4 sonuçtan 1 ile 4 arası

Hybrid View

  1. #1
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    23.11.2009
    Yaş
    35
    Mesajlar
    11
    Teşekkür
    0
    Aldığı Teşekkür
    26

    Standart Sevgilinin yüzüne bakmak

    Aşk u alâka bahsinde aşkın başlangıcı "görme", sonucu da "bakma"dır. İlk görüş anında başlayan ilginin sırasıyla sevgiye, bağlılığa, kalbin erimesine, tutkuya, özleme ve nihayet aşka dönüşmesinin bir tek gayesi vardır; sevilenin yüzüne bakabilmek, o ilk görüş anının lezzetini ve hazzını derece derece artırarak kemale erdirebilmek.
    Görmekten bakma derecesine yükselebilmek için aşkın binbir türlü tecellisi, sayısız çile durakları, firkat, hicran ve hasrete adanmış elemleri vardır ki bunların her biri âşıkı kabalıklarından yontar, ruhunu arıtıp billurlaştırır ve en son noktada doya doya "bakma" eylemi için onu hazırlayıp sevgili huzuruna çıkartır.
    Aşkın bundan sonraki durağı ise "tapma"; yani sevenin sevilene kul (köle) olmasıdır. Bu dereceden sonra seven herhangi bir kimlik ve benlik iddiasında bulunmaz, varlığını sevgiliye adayıp onun uğrunda kendinden vazgeçer, arzularının tamamı sevgilinin arzusu olur, duyarken onunla duyar, yaşarsa onunla yaşar. Bu yüzden âşıkın görmesi ile bakması arasında bütün bir kainat, varlık âleminin bütün televvünleri bulunur.
    Çünkü gören gözün bakabilen olması için kamaşma özelliğinden sıyrılması, sevgilinin yüzüne bakabilecek olgunluğa ermesi de gerekir. Sevgili karşısında gayriihtiyari boynunu büken âşık, aslında onun yüzüne bakabilecek gücü kendisinde bulamamaktan, kendisini ona layık görememekten veya onun güzelliği karşısında eriyip yok olarak aşkını kemale erdirememekten, yani doya doya bakma nimetine ulaşma amacındayken yarı yolda kalmaktan korktuğu için böyle davranır. Nitekim eskiler "Sevgili eşiğinde can verene gıpta edilmez, asıl sağ kalana gıpta edilir" derken bunu söylemektedirler.
    İmdi, aşk bahsinde "görme"nin temeli Kalu Bela'ya; "bakma" ise cennete vabestedir. Yani hakiki manada aşkın ne başlangıcı ne de kemali bu dünyaya aittir. Dünyadaki aşk, o hakiki aşkın ancak tadımlık bir görüntüsüdür ki lezzeti de ancak dünya algısına ve beş duyunun dar çerçevesine sıkışıp kalmış olup o güzellikten bir iz, belki bir koku diye güzellere veya güzelliklere tutulup kalma biçiminde tecelli eder. Halbuki cennet lezzetine oranla dünya lezzeti ne derece ise; hakiki güzelliğe ve aşka göre de beşeri güzellik lezzeti işte o derecedir. Nitekim sahih bir hadiste: "And olsun ki Allah cennetliklere, yüzüne baktırmaktan daha büyük bir ihsanda bulunmamıştır." buyurulup "Yüce Allah onlara göründüğünde ve O'nu gördüklerinde, içinde bulundukları nimet ve lezzetleri unutuverirler" diye de te'yid edilmiştir. Dikkat buyurulursa Allah'ın cemalini görenler o sırada içinde bulundukları cennet nimet ve lezzetlerini unutuyorlar. Bu durumda artık dünya lezzet ve nimetlerinin esamisi bile anılmaz.
    Fuzulî üstadımız bir gazelinde;
    Temâşa-yı cemâlünden nazar ehlini men' etme
    Ne sûd ol hûb yüzden kim ana kılmaz nazar âşık
    buyuruyor. Aşağı yukarı şöyle demek olur; "Ey sevgili!.. Sana bakma arzusuyla yanıp tutuşanları yüzünün güzelliğine bakmaktan men etme. Âşıkın bakmadığı bir güzel yüzden ne yarar gelir, öyle bir güzel neye yarar!?.." Şairin bu cür'etli ifadesi aslında derin bir imanın da göstergesidir. Zira bir şey eğer bilinmez veya tanınmazsa, yok hükmündedir. Nitekim Allah bu cihanı kendi güzelliği bilinsin diye yaratmış, bunun evvelinde yüzünü "göster"miş, geri kalanında da kullarını "bakma" vaadinin derecelerine göre derecelendirmiştir. Böylece kendi güzelliğini âşıkın gözü ile görüp yine kendi değerini ortaya koymuştur. İnsanın bütün vazifesi Sevgili'nin değerini bilmektir ki orada âşıklar derece derece, kademe kademe, sınıf sınıf ayrılırlar. Değeri bilinmeyen bir güzellik elbette yok hükmündedir. Bunun beşeri boyutta bir ifadesini Âşık Veysel'in
    Güzelliğin on par'etmez
    Bu bendeki aşk olmasa
    dizelerinde buluruz. Bir güzelin güzellik derecesi yüzünde, yanağında; gözünde, dudağında belirmez, ancak âşıkın kalbinde belirir. İşte bu yüzden bir güzele güzelliğini veren şey âşıklarının keyfiyet veya kemiyet bakımından çokluğundadır. Öyle ki sevgilinin güzelliği sevenlerinin sayısı; aşk da onun uğrunda yapılan fedakârlıkların derecesiyle ölçülsün.
    Ruh, kalp ve can bu aşk hedefine doğru en hakiki yolu izlemekten mesul olup aslî vazifeleri, kulu "görüş"ten "bakış"a yükseltebilmektir. Nitekim âşık, dünyada bunu başarabildiği ölçüde bahtiyar olur. Çünkü "görme" ile "bakma" arasındaki bütün bu lezzetleri elde etmeye vesile olacak lezzet, dünyada da mutlak olarak en büyük lezzettir ki onun adına "tapma" denir; yani Sevgili'ye kul olma.
    Sonuç şu: İnsanlar ancak sevdalı âşıklardır ve sevmeyende hayır yoktur.


  2. Facebook Adınla Yorum Yap

  3. #2
    Moderatör
    Üyelik tarihi
    03.01.2010
    Yaş
    53
    Mesajlar
    373
    Teşekkür
    47
    Aldığı Teşekkür
    377

    Standart

    SLM
    Guzel bir paylasim ahmet tsk
    hadi bakalim bu yazida benden olsun

    Bu deli ruh benim


    Zamanyaşlanır,umutlarıeskitir,

    Yineumutlanırım...

    Sevdalargeçeryıkılır,yenilir,

    Yineayaklanırım...

    Çığlıklara hapsettiğim şarkılarım var benim.. Sessizliğin içinde ağır aksak yürüdüğüm yollarım var. Bir yerlerde takılıp düşsem de, tekrar kalkabiliyorum ayağa.. Ama dizlerimde yaraların izleri kalıyor, silinmiyorlar.

    Yarım kalmış hikayelerin tamamlanmamış cümlelerinde buluyorum kendimi.. Ne tamamlayabiliyorum, ne tamamlanabiliyorum.. Bir yanım hep eksik, hep kırık.. Dünyam bir bir yitirdi renklerini.. Ne deniz mavi eskisi gibi, ne de gökyüzü.. Korkularım bırakmıyor peşimi.. Adımlarıma yapışmışçasına nereye gitsem benimle geliyorlar adeta.

    Sesleri duymaktan yoksun kulaklarım, sözcükleri söylemekten korkan dudaklarım var. Zaman hiç bir şeye aldırmadan devam ediyor yoluna..

    Ya ben gecikiyorum zamana, ya da geç kaldıklarım erken çıkıyor karşıma...

    Alıştımsanırkenacılara..

    Anolurbazentutamamkendimi,

    Deliririsyanım...

    Bu sensizliğim mi, yoksa yalnızlığım mı bilmiyorum.. Bir bilsen.. Seni her özlediğimde bir nokta bıraktım duvarlarıma.. Eğer bir gün gerçekten tutarsam ellerini, bakıp ta görürsem gözlerindeki o sevdalı hali, o noktaları birleştirip sevdanın kalemiyle, mutluluğun resmini çizeceğim dünyaya..

    İşte o gün yine masmavi, berrak bir güne uyanacak deniz.. Bulanıklığını benden uzağa atacak.. Bütün gecelerim sabaha varacak.. Ve bir daha hiç gece olmayacak...

    Sensiz geçen günlerimin hesabını yarınlardan soracağım.. Sevinçlere boğulacak içimdeki çocuk.. Yeniden seveceğim yağmurları.. Hiç söylenmemiş, hiç dillenmemiş kelimeler fısıldayacak rüzgar. Hiç kimseler bilmeyecek, duymayacak, anlamayacak..

    Bunlar olacak değil mi?

    Bugaripfanibeden,

    Budeliruhbenim..

    Atamam,satamam,

    Dertbenim,dertlerbenim...

    Buacıkızgınhüzün,

    Kırıkdüşlerbenim..

    Susamam,susturamam,

    Sözbenim,sözlerbenim...

    Korkuyorum işte.. Korkularımı büyütüyor zaman gitgide.. Ne olur izin verme korkmama, kendimden kaçmama..

    Geç kalmama izin verme kendime, geç kaldıklarımınsa önünde bırakma...


  4. #3
    Kıdemli Üye
    Üyelik tarihi
    07.12.2009
    Yer
    ankara
    Mesajlar
    439
    Teşekkür
    931
    Aldığı Teşekkür
    463

    Standart

    emeğinize sağlık

  5. #4
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    09.02.2010
    Yer
    T.C. ANKARA
    Yaş
    37
    Mesajlar
    11
    Teşekkür
    21
    Aldığı Teşekkür
    11

    Standart

    paylaşım için tşklr
    Küçük insanlar kişileri. Orta insanlar olayları. Büyük insanlar fikirleri tartışır...

 

 

Benzer Konular

  1. Sözlüğe yeni bir kelime eklendi:Kaşına gözüne bakmak
    By İlhami Ünsal in forum Yöresel Kelimeler
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 26.02.2010, 23:18
  2. Ağzı açık ayran delisi gibi bakmak
    By Editor in forum Yöresel deyim ekleme yeri
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 26.02.2010, 18:36

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •