Değerli okuyucular seçime çok az bir zaman kaldığından burada düşüncelerimi açıklayacağım, herhangi bir partinin lehine veya aleyhine gelebilecek yorumlardan kaçınacağım, yöremizin insanı en doğru seçimi yapar kanaatindeyim.
Günümüz yönetim biçimlerinin oluşmasında seçim önemli bir faktör, domekrasi geleneğini geliştiren çağımıza ayak uyduran ülkelerde seçimler pek sancılı olmuyor, ülkemizin de içinde bulunduğu geçiş dönemi olarak değerlendirebileceğimiz gelişmişlik bazı riskleri beraberinde taşıyor.
Seçimde aday belirlemeden başlayıp propaganda dönemine kadar olumsuzluklar kişi kayırmalar ve hatta bölge savunmalar geleceğimizle ilgili ciddi kaygıları beraberinde getiriyor. Çoğunluğun düşüncesini hiçe sayan uygulamalar çeşitli kırgınlıkları beraberinde taşıyor. Ülkemizde adaylar belirlenirken teamül yoklaması örgüte sormak bölge ileri gelenlerinin çıkarlarını ön planda tutmak bin bir zorluklarla yetiştirdiğimiz değerlerin pasif durumda kalmasını sağlıyor. Adına hangi tür aday belirlemesi dersek diyelim bütün partilerde belirleyicisi parti yönetiminin birkaç kişisinden oluşan secicilerin yaptığı kişisel kanaat toplumun beklentilerine cevap vermiyor. Kapalı kapılar arkasında oluşan çekişmeler kırgınlıklar üzüntüler pazarlıklar toplumumuza pek yansımıyor. Hangi il kimi meclise gönderecekse o ilin parti teşkilatlarının karar vermesi göstermelik olmayan ön seçimle aday belirlemek en doğrusu olduğu düşüncesindeyim.
Önemli bir süreçten geçen ülkemizde seçim çalışmaları oldukça düzeysiz bir şekilde devam etmektedir, projelerin tartışılacağı yapılabilirliği topluma faydaları göz ardı edilip sadece kişisel çıkarların ön plana çıktığı, yasal olmayan dinleme takip duyumdan yola çıkarak ülke gündemi fuzuli işgal edilmektedir. Çılgın proje mega proje adı altında fizibilite çalışması yapılmadan illerin çıkartacağı milletvekili sayısı arttıkça proje büyüklüğüde artmaktadır İstanbul’da oturmayanların veya Ankara da bulunmayanların yapılacak konut gibi üretime dönük olmayan planlara sevinmeleri manidar görüyorum.
Seçim sonrası anayasanın değiştirileceğinin gündeme geleceği, oysa yeni anayasada nelerin olacağı seçimden önce tartışılıp seçmenlerin ona göre oy vermesi daha güzel olacağı düşüncesindeyim.
Küçük yerleşim merkezlerinde oturanlara her zaman olduğu gibi bu seçimlerde de dişe dokunur bir vaat olmadığını görüyoruz, hoş adı vaat olan yatırımın gerçekleşip gerçekleşmeyeceğide bir başka sorun.
Kısacacı bu seçimler yöremize ne getirip ne götüreceğini iyi düşünerek bütün hemşerilerimin kendi öz iradesiyle ama seçici de olacağını bildiğimden huzurlu bir gelecek için gönül rahatlığıyla oylarını istediği partilere vereceğinden şüphem yok.
Sahip olduklarının değerini bilmek...
Yırtık pırtık paltolar giymiş iki çocuk kapımı çaldılar. “Eski gazeteniz var mı, bayan?” Çok işim vardı. Önce hayır demek istedim, ama ayaklarına gözüm ilişince sustum. İkisinin de ayaklarında eski sandaletler vardı ve ayakları su içindeydi. “İçeri girin de, size kakao yapayım” dedim. Hiç konuşmuyorlardı. Islak ayakkabıları halıda iz bırakmıştı. Kakaonun yanında reçel ekmek de hazırladım onlara, belki dışarıdaki soğuğu unutturabilir, azıcık da olsa ısıtabilirdim minikleri. Onlar şöminenin önünde karınlarını doyururken ben de mutfağa döndüm ve yarıda bıraktığım işlerimi yapmaya koyuldum. Fakat oturma odasındaki sessizlik dikkatimi çekti bir an ve başımı uzattım içeriye. Küçük kız elindeki boş fincana bakıyordu. Erkek çocuğu bana döndü ve “Bayan, siz zengin misiniz?” diye sordu. “Zengin mi? Yo hayır!” diye yanıtlarken çocuğu, gözlerim bir an ayağımdaki eski terliklere kaydı. Kız elindeki fincanı tabağına dikkatle yerleştirdi ve “Sizin fincanlarınız ve fincan tabaklarınız takım” dedi. Sesindeki açlık, karın açlığına benzemiyordu. Sonra gazetelerini alıp çıktılar dışarıdaki soğuğa. Teşekkür bile etmemişlerdi, ama buna gerek yoktu. Teşekkür etmekten daha öte bir şey yapmışlardı. Düz mavi fincanlarım ve fincan tabaklarım takımdı. Pişirdiğim patateslerin tadına baktım. Sıcacıktı patatesler, başımızı sokacak bir evimiz vardı. Bir eşim vardı ve eşimin de bir işi. Bunlar da fincanlarım ve fincan tabaklarım gibi bir uyum içindeydi. Sandalyeleri şöminenin önünden kaldırıp, yerlerine yerleştirdim. Çocukların sandaletlerinin çamur izleri halının üzerindeydi hala. Silmedim ayak izlerini. Silmeyeceğim de. Olur ya unutuveririm ne denli zengin olduğumu.
Saygı ve sevgilerimle; Adnan KÜTÜK
Yer imleri