İkiyüzlülük Üzerine ...
İkiyüzlülükten nefret ettiği bilinen Mehmed Âkif bir gün dostlarına şöyle der:
“İkiyüzlüleri sever oldum, çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanlar görmeye başladım.”
Bugün artık yirmi yüzlüler de tarihe karıştı ve etrafı yüzsüzler sardı. Böyle bir ortamda ikiyüzlülük konusunu ele almak bir anlam ifade eder mi bilmiyorum. Umarım, havanda su dövmüş olmayız.
Sözlükler ikiyüzlülüğü: “Özü-sözü bir olmayan, kendisini olduğundan başka türlü gösteren, mürâî, riyâkâr, münâfık…” şeklinde tarif ediyor.
Esasen İlâhî kelâmda da belirtildiği üzere insanoğlu zayıf yaratılmıştır. Herkesin muhakkak birtakım kusurları vardır.
Yunus’un ifadesiyle, yaratandan ötürü bu kusurların birçoğu hoş görülebilir. Ancak, «olduğu gibi görünmemek yahut göründüğü gibi olmamak» diye tanımlanan ve insan için zaafların en çirkini olan ikiyüzlülüğü hiçbir zaman hoş karşılayamayız. Sözgelimi, içki içmek kötü bir davranıştır.
Lâkin içki içenleri hor görmek ve onları dışlamak aklımızdan geçmez. Aksine, bu illetten kurtulabilmeleri için onlara yardımcı olmaya çalışırız.
Fakat aşağıdaki beyitte Sâbit’in çok güzel tablolaştırdığı üzere, içki içtikleri dışarıdan görülmesin diye meyhanenin kapısına seccadelerini perde yapanlara asla hoşgörülü davranamayız:
Setr için zâhid-i âlüfte-meniş bâdesini
Perde eyler der-i meyhâneye seccâdesini.
İnsan sosyal bir varlıktır.
Tek başına yaşayamaz. Toplu hâlde yaşamak zorundadır. Dolayısıyla, cemiyette dostu da olacaktır, düşmanı da. Diğer bir ifade ile her Ahmed’in bir Ebûcehil’i olması gayet normaldir. Anormal olan dost görünüp düşmanlık yapmaktır.
Hazret-i Ali’nin dediği gibi, düşmanın en büyüğü düşmanlığını gizleyendir. Size düşman olduklarını hâl ve davranışlarıyla ortaya koyanlardan korkmanıza lüzum yok. Gerekli tedbiri alırsınız. Esas korkulması gerekenler düşmanlığını gizleyenler yani ikiyüzlülerdir. Maalesef toplumda -şairin ifadesiyle- velî görünen nice kâtiller vardır:
Çok riyâkâr var velî görünür
İbn Mülcem iken Alî görünür.
Ali görünen İbn Mülcem’in 19 Ramazan 40 (26 Kânûn-î sânî 661) tarihinde Hazret-i Ali’yi namazda şehîd eden herîf-i nâşerîf olduğunu belirtirsek sanırım mesele daha iyi anlaşılacaktır.
Atalarımız: «Hayvanın alacası dışında, insanın alacası içinde» demişler. Gerçekten de biz biliriz ki yılan sokar, aslan parçalar, köpek ısırır, kedi tırmalar. Ama insanın ne yapacağını önceden kestiremiyoruz. Çünkü onun alacası içindedir. Bize düşen zâhire göre hükmetmek olduğu için de çok defa yanılıyoruz. Nitekim adam sâdık görünür, hâin çıkar. İlk bakışta mürşit sanırsınız, oysa yoldan çıkmış bir sapıktır:
Sâdık görünür kisvede erbâb-ı ihânet
Mürşid sanılır vehlede erbâb-ı dalâlet.
Aslında insan eşref-i mahlûkattır. Yeryüzünde Allah’ın halîfesidir. Kâinatın göz bebeğidir. Ama insanoğlunun çiğ süt emdiği de unutulmamalıdır. Gayet tabiî, genelleme yapmak doğru olmaz. Fakat şairin şu sözlerine de katılmamak mümkün değil:
Memursan eğer millete aslan kesilirsin
Âmir görücek burnunu yerlerde sürürsün
Bir gün ona bir gün buna yaltaklık edersin
Güçtür tanımak rengini aslın ne, ne türsün
Bir yırtıcı kuşsun ki koyun postuna girmiş
Kendin bile öz çehreni görsen tükürürsün.
[M. İhsan SONUÇ]
Kısacası, biz beşeriz. Elbet birtakım kusurlarımız olacak. Yani biz melek değiliz. Lâkin ikiyüzlülüğü de hoş göremeyiz.
Bize göre insan ya olduğu gibi görünmeli ya da göründüğü gibi olmalıdır. Üçüncü sınıfa dâhil olanlara insan demek insanlığa hakaret olur
Yer imleri