1 sonuçtan 1 ile 1 arası
  1. #1
    Moderatör
    Üyelik tarihi
    03.01.2010
    Yaş
    53
    Mesajlar
    373
    Teşekkür
    47
    Aldığı Teşekkür
    377

    Daumen hoch Ve hayat, suya düştü!


    Ve hayat, suya düştü!
    Ebru sanatı diğer tüm geleneksel el sanatları gibi sabır, sevgi ve devamlılık isteyen bir sanattır. Bu sanatla uğraşmaya karar verdiğinizde öncelikle sevginizi, ilginizi ve sabrınızı ölçmeniz gerekmektedir. Ebru sanatı senelerce dergâhlarda tasavvuf ehlince itibar görmüş manevi bir eğitim aracı olarak kullanılmıştır. Dolayısıyla yalnızca el becerisine değil tefekkür ve murakabeye de dayanan bir sanattır.
    Ebru, yoğunluğu kullanılan muhtelif maddelerle arttırılmış bir sıvı üzerine topraktan elde edilmiş boyaların fırçalarla serpilmesi ile elde edilen desenin kâğıda aktarılması şeklinde gerçekleştirilen bir kitap ve kâğıt bezeme sanatıdır. Ebru tarih boyunca cilt ve hat sanatını destekleyici bir sanat olarak kullanılmıştır. Klasik cilt sanatında kitabın cildini kapağa bağlayan yan kağıt olarak, hat sanatında ise levhalarının kenar pervazlarında ve üzerinde hattın görünebileceği açık renklerde hazırlanmış hafif ebrulu kağıtlar aharlanarak kullanılmaktadır.
    Necmeddin Okyay’ın bu sanata kazandırdığı çiçek desenli ebrularla birlikte ebrulu kâğıtlar yalnız başına çerçevelenerek duvarlarımızı süslemiş hat ve cilt sanatlarından bağımsız olarak da kabul görmeye başlamıştır.
    Ebru yüzyıllar içinde gelişmiş belirli kuralları olan bir sanattır. Sanatçı ebru yaparken usulüne uygun çalışmalı, hava koşullarını doğru saptamaktan, boyaların ve kullanılacak suyun kıvamına kadar tekniğini sabırla geliştirmelidir ancak sonuçta ebrunun kendi kaderini belirlediği anı da saygıyla karşılamalıdır. İşte bu noktada ebru sanatının tasavvufi kimliği ortaya çıkıyor. Renklerin ve suyun kıvamının müdahale edilemez biçimde ortaya çıkardığı görsel manzaraya teslimiyet boyutu. Bunu tam anlamıyla cüz’i iradenin küllî iradeye teslimiyeti şeklinde açıklayabiliriz. Ayrıca ebru, yalnızca bir kâğıt üzerine geçirilebildiğinden, her ebru tekrar edilemez, tek ve eşsiz bir sanat eseri olma özelliğindedir.
    Ebrunun Buhara’da doğup ipek yolu ile İran üzerinden Anadolu topraklarına geldiği bilinmektedir. İran kaynaklarında ise bu sanatın Hindistan’da doğup İran üzerinden Osmanlıya geçtiği ileri sürülmektedir. İslam sanatlarını genellikle İran’a mal etmeye çalışan batıda bile ebrunun isminin “Türk Kağıdı” ya da “Türk mermer kağıdı” şeklinde anılması ve ebru çeşitlerinin tüm dünyada Türkçe isimlerle telaffuz edilmesi bu sanatın Türk asıllı olduğunun önemli bir göstergesidir.
    Tıpkı bu sanatın ilk olarak başladığı yer gibi Ebru isminin nereden geldiğiyle ilgili de çeşitli görüşler vardır. Ebru kağıdı üzerinde buluta benzeyen renk kümeleri meydana geldiği için Farsça bulut, bulutumsu manalarına gelen ebrî kelimesinden türediği bu görüşlerden sadece bir tanesidir. Yine Farsça su yüzü manasına gelen âb-rû dan geldiğini kabul edenler de vardır. Çağatayca hare gibi dalgalı ve damarlı, cüz ve defter kabı yapmak için kullanılan renkli kağıt manalarına gelen ebre kelimesinden geldiği görüşü de mevcuttur. Fakat el yazması olsun matbu olsun eski kaynak eserlerde genellikle ebrî kelimesinin kullanılması bulutumsu manasına ağırlık kazandırmaktadır.
    Ebrunun ilk olarak hangi tarihten itibaren yapıldığını tam olarak söylemek mümkün değildir. Çeşitli cilt ve hat eserlerinde ebrûlar kullanılmış olmasına rağmen ebrû üzerinde herhangi bir tarih bulunmadığı için bu kitap ve hat levhaları ebrudan daha sonraki bir tarihte yapılmış olabileceğinden veya sonradan tamir görmüş ve değiştirilmiş olabileceğinden kullanılan ebrunun yapım tarihi konusunda kaynak kabul edilemezler. Bir ebrunun yapım tarihini kesin olarak söyleyebilmek için günümüzde yapıldığı gibi üzerine tarih atılarak yazı yazılmış olması gerekmektedir.

    Bilinen en eski ebru şu an Topkapı sarayında bulunan Ârifi’nin 1539 tarihli “Guy-ı Çevgan” adlı eserinin sayfa kenarlarında görülmektedir. Bu eserin her yaprağının kenarları ebrulu olup tarihlendirme adına güvenilebilecek bir kaynak sayılabilir. Bu şekilde tarihlenebilen ebrular arasında Heratlı Mir Ali’nin İstanbul Üniversitesi Kütüphanesinde bulunan 1539 tarihli iki kıtasının bulunduğu ebrular, Uğur Derman koleksiyonunda bulunan 1554 yılına ait Hattat Malik-i Deylemi’nin talik yazısının altındaki hafif ebrulu kağıt ve Fuzulî’nin Mutluluklar Bahçesi manasına gelen “Hadîkat-üs Süedâ” isimli eserinin bir kopyasında kullanılmış olan ebrular bulunmaktadır. Bu eski eserlerin yazıldığı tarih bilinse bile beraberinde kullanılan ebrulu kağıdın tarihi daha önce yapılmış olabilmesi sebebiyle tam olarak bilinemez.
    Ebru ve ebruculukla ilgili en eski belge olan Tertib-i Risale-i Ebrî isimli 1608 tarihli elyazması eserde kendisinden Şebek lakabıyla bahsedilen Mehmet Efendi, adı bilinen en eski ebru sanatçısıdır. Bir ebrunun nasıl yapıldığı hususundaki bilgileri ihtiva eden bu eserdeki hemen hemen bütün teknikler bugün aynı şekilde hala kullanılmaktadır. Bu tarihte böylesine bir tekamül göstermiş olan bir sanatın birkaç yüzyıl öncesine kadar uzanması kuvvetle muhtemeldir.
    Ebru sanatının tarihi boyunca hat sanatında olduğu gibi eser üzerine imza atma geleneği yakın zamana kadar olmadığından tarihi seyri boyunca ebru sanatçılarımızı isim isim belirlemek şansımız bulunmamaktadır. Bu nedenle sadece elimize ebruları ulaşan ve ebruya aşama kaydettirenler hakkında bilgiye sahibiz.
    Şebek Mehmet Efendi’den sonra bilinen en eski ebru sanatçısı Ayasofya Camii İmam-Hatibi olması sebebiyle “hatip” ismiyle anılan Mehmet Efendi’dir. İç içe damlatılan renklerle oluşturulan halkalara iğne ile şekil vermek suretiyle yapılan ebruların mucidi olması sebebiyle bu şekilde yapılan ebrulara “hatip ebrusu” adı verilmiştir. Öncesinde yapılan ebrulardan farklı bir teknikle yapılan bu ebru çeşidi bazı araştırmacılar tarafından çiçekli ebrunun başlangıcı olarak kabul edilmiştir. Hatip Mehmet Efendi evinde çıkan yangında eserlerini kurtarmak isterken yanarak vefat etmiştir.
    Ebru, 19. yyda bu sanatı Buhara’da öğrenen Üsküdar Özbekler Tekkesi şeyhi Sadık Efendi ve babalarından bu sanatı öğrenen Ethem ve Nazif Efendi’lerle hayat bulmuş, Hattat Sami ve Aziz Efendi’lerle 20. yy’a taşınmıştır. 20. yy’da ise ebruyu günümüze taşıyan ve türk ebru sanatında en önemli gelişmenin kaydedilmesini sağlayan isim Necmeddin Okyay’dır. Ebruyu üstadı Ethem efendiden öğrenen Necmeddin Okyay kendisinden önce ilkel biçimde yapılan ve bugün tüm dünyanın gıpta ile seyrettikleri çiçekli ebruları icad ederek ebruculuk tarihimizde yeni bir tarz başlatmıştır. Bu sebeple çiçekli ebrulara “Necmeddin ebrusu” da denilmiştir. Kalıpla ve arap zamkıyla hazırladığı yazılı ebrularda ebru tarihinde bir ilktir. Ebru sanatı dışında mürekkebcilik, aharcılık, okçuluk, gülcülük, mücellitlik, hattatlık gibi pek çok sanata hakim olduğundan dolayı bin ilim sahibi anlamına gelen “hezarfen” lakabıyla anılmıştır.
    Necmeddin Okyay oğulları Sami ve Sacid Okyay ve yeğeni Mustafa Düzgünman’a ebru sanatını öğretmiş, Mustafa Düzgünman da dayısından öğrendiği ebru sanatını 1941 yılından 1990 yılındaki vefatına kadar gerçek manasıyla devam ettirip öğrenciler yetiştirerek bu sanata önemli hizmetler vermiştir. Hocası Necmeddin Okyay’ın ebru sanatına kazandırdığı çiçekli ebru çeşitlerine papatyayı eklemiş ve ayrıca diğer çiçek şekillerini de ıslah etmiştir.
    Yüzyıllar boyunca ebrunun birçok çeşidi yapılmıştır. En önemli ebru çeşidi olan ve kumlu ebru dışında tüm ebruların yapımında ilk işlem olarak uygulanan ebru battal ebrusudur. Boyaların fırça yardımıyla kitre üzerine serpilmesiyle oluşturulan ve üzerinde herhangi bir müdahalenin yapılmadığı ebru çeşididir. Yapılan işlem bakımından en basit ebru gibi görünmesine karşın aslında yapımı en zor olan ebru battal ebrusudur. Üst üste atılan boyaların ince ayarlarının yapılarak birbirleri üzerinde açılıp akmadan kağıda aktarılmasını sağlamak ustalık gerektiren bir iştir ve uzun soluklu bir çalışma gerektirir.
    Battal ebrusunun en son atılan rengi neftli bir boyadan seçilerek yapılırsa neftli battal ismini alır. Yine battal ebrusunun üzerine fırçadaki boyanın fazlası sıkılarak mercimek büyüklüğünde boyalar serpilmesiyle elde edilen ebruya da serpmeli battal ebrusu diyoruz.
    Battal ebrusu üzerinde biz adını verdiğimiz iğnenin çeşitli yönlerde keskin hareketlerle yürütülmesiyle yapılan ebruya gelgit ebrusu adı verilir. Gelgit ebrusu üzerine yine bir biz yardımıyla düzensiz hareketler yapılarak ortaya çıkan desen şal ebrusu adını alıyor. Gelgit ebrusu üzerine çeşitli kalınlıktaki taraklardan birinin gelgitin ters yönünde çekilmesiyle taraklı ebruyu elde ediyoruz. Taraklı ebru üzerine de gelgitte olduğu gibi şal hareketi yaparak taraklı şal ebrusu yapılıyor.
    Daha önce de bahsettiğimiz gibi genellikle tüm ebruların başlangıcında battal ebrusu yapılıyor. Küçük damlalar halinde serpilmiş boyalarla yapılan battal ebrusu üzerine kenardan merkeze doğru helezon tarzında şekiller çizilerek yapılan ebrunun adı bülbülyuvasıdır.
    Teknedeki kitreli suyun ebru yapıldıkça kirlenmesi ve sonunda kum gibi noktalar oluşturacak kıvama gelmesiyle kumlu ebru elde ediliyor. Kumlu ebru yapmak için boya hep aynı noktaya damlatılır ve orada kendi kendine yayılmaya başlar. Üst üste damlatılan boyalar sıkışıp yoğunlaştıkça çatlamaya ve üzerinde kumlu kılçığa benzer şekiller ortaya çıkmaya başlar. Kumlu ebru çok kıymet verilen ve aranan bir ebru çeşididir.
    Tek bir boyanın farklı tonlarında hazırladığımız üç boya ile yapılan battal ebrusu, üzerine yapılacak hatip veya çiçekli ebrulara zemin teşkil edeceğinden zemin ebrusu diye anılır. Zemin ebruları, üzerinde yapılacak hatip veya çiçekli ebruların daha fazla ortaya çıkabilmesi için genellikle açık renkli boyalar kullanılarak yapılmaktadır.
    Daha öncede bahsettiğimiz Ayasofya Camii hatibi Mehmet Efendi’nin ismiyle anılan hatip ebrusunu yapmak için zemin ebrusunun üzerine eşit aralıklarla ayarları yapılmış boyaları damlatarak iç içe halkalar elde ederiz. Bu halkaların üzerine istediğimiz sayıda renk ekleyerek bir iğne yardımıyla şekil vererek yürek, taraklı yürek, çark-ı felek, yonca gibi çeşitli hatip desenleri yapılmaktadır.
    Genellikle hat levhalarının koltuk diye tabir edilen boşluklarında kullanılmak üzere küçük çiçeklerin yan yana sıralanması şeklinde yapılan ebrulara da koltuk ebrusu adı verilmektedir. Yine altta tek rengin tonlarıyla hazırlanmış zemin ebrusu üzerine yapılan lale, karanfil, menekşe, sümbül, gül, gelincik ve papatya gibi çiçeklerin tümüne çiçekli ebru adı verilmektedir.

  2. Facebook Adınla Yorum Yap

 

 

Benzer Konular

  1. Suya Yazilan Yazinin Eşsiz Güzelliği
    By elif cetin in forum Hobiler
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 26.02.2010, 03:10
  2. Suya Yazilan Yazinin Eşsiz Güzelliği
    By elif cetin in forum Hobiler
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 26.02.2010, 03:08
  3. HayaT
    By YavuZGöktaŞ in forum Şiir Köşesi
    Yorum: 1
    Son Mesaj: 18.02.2010, 11:16
  4. Al Basmadan Donu Var Suya Gider Yolu Var (Bergama Ezgisi)
    By elif cetin in forum Video Paylaşımı
    Yorum: 0
    Son Mesaj: 15.01.2010, 19:08
  5. SunulmuŞ hayat
    By Leyla Beklevic in forum Şiir Köşesi
    Yorum: 1
    Son Mesaj: 24.11.2009, 12:11

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •