7 sonuçtan 1 ile 7 arası
  1. #1
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    23.11.2009
    Yaş
    35
    Mesajlar
    11
    Teşekkür
    0
    Aldığı Teşekkür
    26

    Standart Gelenek ve Modernlik


    Gelenekle Modernlik arasında nasıl bir ilişki var? Modernlik, geleneğin tasfiyesi ile mi inşa ediliyor, yoksa geleneğin yeniden üretilmesiyle mi?




    Meseleyi en basit dilegetirişle böyle konumlandırsak bile, Modernlikle Gelenek arasındaki ilişkinin ‘problematik’ bir yanı olduğunu göz ardı etmek mümkün değil. İlişkinin ‘problematik’ oluşu, acaba, kavramlar arasındaki sınırların silik ya da iyice belirtilmemiş olmasından kaynaklanıyor olabilir mi? Üzerinde durulmaya değer...

    Bir kere, ‘Gelenek’ten yana olmanın ‘Gelenekselcilik’ olmadığını belirtmek gerekiyor: Gerard Delanty, ‘Modernity and Postmodernity: Knowledge, Power and Self’te ‘Gelenek’i, ‘geçmişten bugüne kalan kültürel değerler’, ‘Gelenekselcilik’i ise, ‘bu değerlerin hiçbir biçimde değişmeyecekleri’ düşüncesine bağlılık olarak tanımlar. Aradaki fark, Delanty’ye göre, geçmişten gelen kültürel değerlerin ‘değişebilir’ mi, yoksa ‘değişmez ve kalıcı’ mı olduğuna ilişkindir.

    Modernlik’in Gelenekselcilik’le herhangi bir biçimde bağdaşması sözkonusu olamaz. Tam tersine, Modernlik’in, Gelenek’in dönüştürücü bir biçimde yorumlanması üzerine inşa edildiğini önesürenler vardır;- Gadamer ve Ricoeur gibi! Başka türlü söylersek, modern toplumda gelenek, bir kalıntı değildir, yeniden inşa edilen (ya da, ‘yeniden üretilen’) bir şeydir...

    Alasdair MacIntyre, 1981 yılında yayımlanan ‘After Virtue’ (‘Erdemden Sonra’) adlı kitabında, geleneğin yeniden üretiminin kültürel yenilenme (‘cultural renewal’) için bir kaynak olduğunu bildirir. Ona göre Aydınlanma, büyük ölçüde bir başarısızlıktır (‘failure’), zira, Delanty’nin ifadesiyle, ‘Aydınlanma Ahlak’a, ahlaki bir temel bulma konusundaki vaadini’ gerçekleştirememiştir. Bu ahlaki temel, erdem’dir; erdem de bireysel olan değil, insanlık’a ait olan idealleri gerçekleştirmeyi gaye edinmek... Modernlik, bireysel idealleri öne çıkararak, Ahlak’ı erdem’le temellendirmek imkanından mahrum bırakmıştır.

    Burada belki de MacIntyre’den ayrılarak, Hegel’in kavramsallaştırması ile, Etik (‘Sittlichkeit’) ile Ahlak (‘Moralitat) arasındaki farka değinmekte yarar var. Etik, Hegel’e göre, bir topluma ait olan ahlak normları ve değerlerdir; bir toplumdan ötekine değişirler: Oysa Ahlak, bütün norm ve değerlere, salt ahlaki değerler olarak ve istencin objesi olan gayeler olarak sahip çıkar. Mesela, ıssız adada tek başına Robinson Crusoe’nun Etik açıdan herhangi bir bağımlılığı yoktur, ama onun bir Ahlak’ı, ahlak problemleri vardır: Hegel’e göre, Ahlak objektif zihnin bir kategorisidir; Etik ise, sadece araçsal olan verili bir değer...

    ‘Sittlichkeit’ ve ‘Moralitat’ ayrımından sözetmem boşuna değil. MacIntyre, Modernliğin, Etik’e değil, Hegel’ci anlamda Ahlak’a’ (‘Moralitat’) bir temelkoyucu argüman getirmediğini bildiriyordu. MacIntyre, her ne kadar, Aristoteles’çi ve pagan anlamda ‘erdem’den söz ediyor olsa da, bir ahlak kavramı olarak ‘erdem’in, din ve geleneklerle olan bağıntısını da göz ardı etmiyor. Anlaşıldığı kadarıyla, MacIntyre’ın Marksizmden Hıristiyanlığa doğru yol alışında, onun Modernliğe yönelttiği eleştirilerin fevkalade belirleyici bir rolü olmuş görünüyor.
    Gerçekten de Modernlik, Geleneksel toplumların, başta ‘erdem’ kavramı olmak üzere sahip oldukları Ahlak’ı temellendirmekten mahrum olmakla maluldür. Modernlik, Ahlak’ı (Hegel’ci anlamda ‘Moralitat’ı), kısaca insanlığı kuşatacak değer ve normları değil, Etik’i (Hegel’ci anlamda ‘Sittlichkeit’), yani, bir toplumun gündelik hayatını düzenleyen değer ve normları öne çıkarır. Modernliğin Ahlak’ı yok, Etik’i vardır...





  2. Facebook Adınla Yorum Yap

  3. #2
    Kıdemli Üye
    Üyelik tarihi
    07.12.2009
    Yer
    ankara
    Mesajlar
    439
    Teşekkür
    931
    Aldığı Teşekkür
    463

    Standart

    emeğinize sağlık

  4. #3
    Yeni Üye
    Üyelik tarihi
    19.12.2009
    Yer
    Forbach/Almanya
    Yaş
    61
    Mesajlar
    7
    Teşekkür
    10
    Aldığı Teşekkür
    5

    Standart

    paylaşım için teşekkürler

  5. #4
    Üye
    Üyelik tarihi
    07.12.2009
    Yaş
    41
    Mesajlar
    77
    Teşekkür
    81
    Aldığı Teşekkür
    183

    Standart

    modernliğin ahlak hezeyanlarını aştığı bir dünyada yaşamayı herkes arzu etmeli...miladi 4000 yılıda olsa yine ahlak olgusu toplum ve birey vicdanında hakettiği yeri almadığı sürece toplumun yapısına katkıda bulunan teknoloji,kültür,yaşam standardının hiç bir önemi yok diye düşünüyorum.yazınızın akademik bir çıkışta yazıldığını gördüm ve mutlu oldum yazılarınızın bizi aydınlatan içeriğinden ötürü teşekkür ederim devamını beklerim

  6. #5
    İlhami Ünsal
    Konuk

    Standart

    Ahmetciğim katkı ve bilgilendirmelerin ile ilgili olarak teşekkürler ederiz.
    Devamını bekleriz. Emeğinize ve ellernize sağlık.

  7. #6
    Kıdemli Üye
    Üyelik tarihi
    23.11.2009
    Yer
    Hollanda
    Yaş
    51
    Mesajlar
    156
    Teşekkür
    34
    Aldığı Teşekkür
    256

    Standart

    Mustafa Armağan, [kitapara:Gelenek ve Modernlik Arasında], İnsan Yayınları
    Raymond Williams, Keywords adlı ilginç bir kelime tarihi araştırmasında "modern" kelimesinin alt anlamlarını sıralarken, modern'in geleneğin ıslah edilmiş şekli olduğuna değinir. Bu oldukça çarpıcı yakalayış, ülkemizde arketipsel karşıtlar imiş gibi ele alınan gelenek ile modernlik'in, yolların çatallandığı noktaya uzanıldığında gerçekte, çatışma ve sürtüşmeler yaşanmış olsa da (zaten çatışma ve sürtüşmelerin yaşanmış olması aralarındaki genetik ya da geneaolojik akrabalığı açıkça göstermektedir.) birbirlerine eklemlenen ortak formlara sahip oldukları görülecektir.
    Zaten geleneğin modern bir zeminde savunulmaya çalışılması da açıkça gösteriyor ki, aslında gelenek kendini savunmaya başladığında kaybetmiştir savaşı. Geleneğin kendisini savunması geleneğin benlik-bilincine (self-consciousness) varması, Hegelci anlamda, kendisine bir "öteki" yaratması anlamına gelir. İşte gelenek, yarattığı bu öteki ile karşıtlık içerisinde kendisini tanımlamaya başladığında, gerçekte, kendisini kendisi olarak, kendinde şey olarak varolmaktan çıkarmakta ve kendisi için şey durumuna getirmektedir. Kendisi için şey, kendiliğindenliğin (o geleneğin ayrılmaz niteliğinin) kaybedilmesi, tezadın tanınması ve kendisinin bilincine varmış olarak kendini savunması, dolayısıyla "öteki"nin karşısına kendisini oturtmasını gerektirir. Bu ise, geleneğin muhtevasının öteki olana aktarılması demektir ki, bu "öteki" dediğimiz şey, modernlikten başka bir şey değildir. Gelenek benlik-bilincini modernlikte idrak etmiştir; ya da başka bir deyişle, benlik-bilincine varmış olan gelenek, artık modernlikten başka birşey değildir. Muhteva açısından gelenek olmaktan çıkmıştır. Peki ya form açısından?
    Form açısından, modernliğin, sayesinde kendi bilincine vardığı geleneği takip etmesi, ona eklemlenmiş olması tabiîdir. Çünkü muhteva, gelenekten modernliğe geçerken dönüşmüş ama form aynı kalmıştır. Modernlik kendinde şey olarak kalmak zorunluğundadır, mevcudiyetini ve meşruiyetini sürdürebilmek için.
    Ama modernlik de, kendisi için şey olmayı, yani benlik-bilinçliliğini gerçekleştirmek için karşıtını, ötekisini belirlemek zorundadır. Yoksa Spinoza'nın kör ve geometrik dünya resmi gibi zaman-dışı ve insan-dışı koskoca bir kadavra, bir saman yığını kütlesinden ibaret olacaktı. Modernliğin (tahlilimiz açısından) ötekisi, içermiş olduğu geleneğin ayrıksı öğeleri, bastırdığı ve massedemediği, alttan alta kendisini zayıf düşüren, altını oyan unsurlardır. Bunlar, modernliğin kendi bilincine varma sürecinde muhalefet dozlarını yükseltmişler ve sonunda kendilerini ortak bir ad altında dışa vurmuşlardır; postmodernlik. Postmodernlik kendi bilincine tam olarak vardığında modernliğin yenilenmiş formu, geleneğin ise yenilmiş ve kırılmaya uğramış muhtevasıdır.
    İnanmayan bir gönül, içinde kuş bulunmayan bir kafese benzer. ABDÜLKADİR GEYLANİ


  8. #7
    Kıdemli Üye
    Üyelik tarihi
    05.12.2009
    Yer
    Çerkezköy
    Yaş
    44
    Mesajlar
    239
    Teşekkür
    306
    Aldığı Teşekkür
    244

    Standart

    PaylaŞim İÇİn tŞkler ahmet kardeŞ
    Ben dostlarımı ne kalbimle ne de aklımla severim, Olur ya... Kalp durur... Akıl unutur... Ben dostlarımı ruhumla severim, O ne durur, ne de unutur... " MEVLANA

 

 

Benzer Konular

  1. Gelenek ve Göreneklerimiz...!
    By Adnan Kütük in forum Adnan Kütük
    Yorum: 9
    Son Mesaj: 27.04.2011, 01:11

Bu Konudaki Etiketler

Yetkileriniz

  • Konu Acma Yetkiniz Yok
  • Cevap Yazma Yetkiniz Yok
  • Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
  • Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok
  •